En küçük kardeşim Hüseyin, okula devamsızlığı ve derslerinin kötü gitmesinden dolayı benim de biraz paramı alarak evden kaçtı. Bu olay ocak ayı başında oldu. Annem de kardeşimi çok severdi. Evden kaçmasına çok üzülmülmüştü. Nereye gittiğini öğrenmek için bakıcı, cinci adıyla anılan hocalara gidiyordu. Bu hocaların her biri değişik adres veriyorlar, fakat kardeşim o adreslerde bulunamıyordu.
Ben Kur'an okumasını iyi biliyordum. Bir gün o hocaların yaptıklarını ben de yapmaya karar verdim. Yani cin çağıracak ve kardeşimin yerini onlara soracaktım. Bu iş için gerekli tütsülerle sarı pirinçten yapma bir kap aldım. Evde benden başka kimse yoktu.
Kaba su koydum, elime de bir elma çubuğu aldım. Kabın üstünü de kırmızı bir bezle örttüm. Cin çağırma duasını bir kez okuyor, elimdeki çubukla bir kez yere bir kez de kaba vuruyordum. Çünkü yöntem böyle, idi. Bu işlemi 21 kez tekrarladım. Okuma bitmişti. Bezi kaldırdım. Suyun içine cinler gelmiş olmalıydı. Fakat suyun dalgalanmasından başka bir şey göremedim. Aylardan Şubat ayı ortaları idi ve dışarısı karlarla kaplı ve çok soğuktu. Kaptaki suda hiç cin falan göremeyince : Ey davet ettiğim cinler, eğer geldinizse bana cevap verin ve beni bekletmeyin. Eğer cevap vermezseniz sizi dışarıda karların içine dökerim, dedim. Bu tehdidime rağmen ne gelen, ne de cevap veren oldu. Yalnız suda şeffaf dalgalanmala vardı. Ben kabı aldığım gibi dışarı götürüp içindeki suyu karların üstüne serptim. Sonra da yatağıma uzandım. Gece yarısı oda kapısının açılma sesiyle uyandım. Gerçekten kapı açılmış ve kapıda kucağında çocuk olan bir yürük kadını duruyordu. Elbisesi, yüzü ve kucağındaki çocuk bembeyazdı. Kapının eşiğinde kımıldamadan ve konuşmadan öylece duruyordu. Bir an gözümü kapadım ve açtım. Bir adım içeri girmişti. Korkudan çıldırmıştım sanki. Gözümü yumup tekrar açtığımda kadın bir adım daha gelmişti. Şaka değil, kadın bana yaklaşıyordu. Üçünü göz yumup açtığımda kapının arkasına saklandı. Ben de bilinçsiz bir şekilde yatağımdan fırlayıp, kapıyı duvara şiddetle vurmaya başladım. Amacım o kadın ve çocuğunu ezmekti. Bakmak için kapıyı çektiğimde paaat diye yere bir şey düştü. Düşen şeyin ev süpürgesi olduğunu görünce korkum biraz geçti. Hemen kapıyı kapatıp arkasındaki sürgüyü de çektim. Sonra tekrar yatağıma gidip yattım. Ne kadar sure ve dua varsa hepsini okumaya başladım. Okudukça bana güven geldi. Bir ara yüreğim tutmuş, uyumuşum. Tekrar kapının açılış sesiyle uyandım. Bu kez yalnızca çocuk eşikte duruyordu. Annesi yoktu. Yine göz yumup açmaya başladım. her seferinde çocuk bana bir adım yaklaşıyordu. Ta yatağımın yanı başına kadar gelmişti. Bütün cesaretimi toplayıp yorganın altından çocuğa saldırdım ve bir bacağından yakaladım. Çocuk kurtulmak için çırpınıyor, fakat ben bırakmıyordum. Yine bilinçsizce yataktan fırladım ve sobanın üst kapağını açarak çocuğu başından sobaya soktum. Çocuğun saçları tutuştu yanmaya başladı. Ben tümünü sokmaya çalışıyordum. Fakat omuzlarından girmiyordu. İyice çıldırmıştım. Korku ve panik son noktasında idi. Gözüme birden sobanın yakınındaki elektrik düğmesine ilişti. Hemen lambayı yaktım. Bir de ne göreyim, akşamdan sobaya sokmaya çalıştığım faka iki uzun budağı yüzünden bir türlü sokamadığım bir çam odunu elimde duruyordu. Ve ucu da bu kez yanmıştı. Daha evde dururmuyum. Hemen alelacele giyinerek Yolun karşı tarafında bulunan benzin istasyonuna kendimi zor attım. Kuşluk vaktine kadar eve giremedim. Bir daha bilmediğim işe burnumu sokarmıyım. Bu bana unutamadığım bir ders oldu.
Alıntıdır...