Bugünün modern Emo Rock’ının temsilcileri Incubus, Dashboard Confessional, Jimmy Eat World, New Found Glory, Hoobastank, yani MTV’de duyduğumuz ve duyamadığımız grupları tanıyacak ve hangisi Emo Rock, hangisi punk, hangisi ne, öğreneceğiz. Ayrıca, geçmişten bugüne, türün nasıl değiştiğini de göreceğiz.
Hardcore Punk’ın bir uzantısı olarak başlayan ve günümüzde Alternatif Rock’ın önemli bir türü olan Emo Rock kısa zamanda, modern punkların ve indie rockerların yeni favorisi oldu, progressif gitar tonları, karmaşık şarkı yapıları, melodik ve dinamik gürültüsü ile hemen tanındı. Bir kısım ise pop’a daha yakın durdu. Emo şarkı sözleri, oldukça kişisel, şiirsel ve biraz da itiraf havasında. Diğer rock türlerinden biraz daha az maço. Her ne kadar “sen bunu külahıma anlat” dense de, reklam ve ticari kaygılara karşın, reklamı yapınan müziğin gerçekten duyguları yansıtamayacağı görüşündeler. Bu yüzden aynı anda hem enerjik ve mücadeleci, hem de kişisel, özel ve aşırı duygusal olmayı başarabilen bir tarz. (Bakınız, Incubus - Drive.)
Dinlediğimiz herşeyin ucu aslında 80′lere bağlı!
80′lerin, kabartılmış saçları ile aşk şarkıları söyleyen rock gruplarının, kabarık kollu gömlekleri ve dar jeanleri ile dans eden kadınların dönemi olduğunu söyleyen büyük kardeşlerinizin atladıkları bir şey var. Şu an elektronik ve hip hop ile birlikte, endüstrinin en büyük lokomotiflerinden biri olan alternatif rock müziğinin temelleri, tıpkı diğer ikisi gibi, 80′lerde oluşmaya başladı.
80′li yılların ortalarında, 70′li ve 60′lı yılların pop’unun etkisi ile, yeni bir akım ortaya çıkmaya başladı. The Cure, REM, The Cars, Talking Heads gibi gruplar, 70′lerin sonları ve erken 80′lerde disco, punk gibi akımlar ortalığı kasıp kavururken, o yılların underground piyasasını oluşturdular. Ancak punk ve disco yok oluverince bu gruplar yer üstüne çıkmaya başladı ve boşalan underground piyasayı dolduracak yeni birşeyler gerekti.
Fugazi (Her gruptan sonra, parantez içinde ilk olarak dinlenmesi gereken şarkılarını yazmaya çalışacağım: Waiting Room), Sonic Youth (bu ikisi hala müzik yapıyorlar), Superchunk, Rites of Spring. (Other Way Around)… Bu gruplar, en genel adıyla “indie rock” diye bilinen tarzın (ilgili terimleri sonradan inceleyeceğiz) yaratıcısı oldular. Rites of Spring, bildik sert punk ritimleri ile, kişisel ve duygusal şarkı sözlerini ilk birleştiren ve dolayısıyla da türün temelini atan grup oldu. Bu yeni yapılanma, kendisine üs olarak Washington D.C.’yi seçti ve underground, birden yeni gruplar ile doldu. Bu gruplar, yer altında kalmak durumundaydılar, çünkü çok kişisel bir müzik yapıyorlardı ve reklam karşıtı tavırları, basının işine hiç gelmiyordu. Bu yüzden kısa ömürlü gruplar, ufak bir firmadan çıkan birkaç plaktan ibaret bir diskografi, çoğu zaman bir demo ile sonlanan maceralar bu tür için oldukça olağandı.
“Emo” ne demek, ne saçma bişi, emotional gibi mi yani?
“Emo Rock” teriminin ortaya çıkması da bu döneme rast geliyor. Ben de dahil çoğu kişinin düşündüğü gibi Emo, “emotional / duygusal”ın kısa hali değil. Yani duygusal, hüzünlü rock anlamına gelmiyor! Zamanında safça rollerde oynayan Emo Phillips adlı bir aktör varmış ve Fugazi Konseri’nde sıkınan bir seyirci, “siz gidin Emo Phillips’e rock yapın” diye bağırmış! Ancak grup, o gürültüden Phillips kısmını duyamamış. İzleyiciye “Emo Rock da nedir?” diye sormuşlar ve diğer izleyiciler de grubun bunu kendilerine sorduklarını, cevabı içinde bir soru olduğunu düşünmüşler. Tabii bu hikayenin bir şehir efsanesi olma ihtimali de çok çok büyük.
D.C.’deki bu patlama kısa sürdü. Çünkü başka bir yerde, başka birşey patlamıştı. Artık 90′ların başına gelmiştik ve X jenerasyonu tabir edilen kuşağın Grunge’ı doğurmasının zamanı gelmişti. Görkemli, depresif bir döneme damgasını çok ciddi bir şekilde vuran Grunge, bizden bir önceki kuşağı, “Yaşıyoruz ama, anlamı ne”, “Herşey o kadar gereksiz ki”, “Yavaş yavaş yokolmaktansa birden yanıp gitmeyi tercih ederim” hezeyanlarına iten müzik türü. Tam bu aralar Körfez Savaş’ı patladı ve insanlar o zamanlar müzik dinleyen herkes Nirvana ve Pearl Jam hayranları olarak ikiye ayrıldı. Nirvana yokoldu, Pearl Jam, “Keşke onlar da yokolsaydılar” dedirtti. Seattle, bu yeni müziğin başkenti olmuştu, D.C.’nin pek de bir önemi kalmamıştı. İnsanlar, uzattıkları saçları ile yüzlerini örtüp, “Tanrım, çok bunalımım” ya da “Tanrım, haddinden çok bunalımım” sözleri ile şarkı dinler, depresyona girer, Kurt Cobain adlı bir “doğuştan kaybeden”in şarkı sözlerini mırıldanırlardı. Asla bir “Papa Roach” enerjisine sahip olmadı o jenerasyon, ama biz de onların sahip olduğu ruhu pek yakalayamadık.
Ancak bu dönem, Kurt’un, kafasına bir tüfek dayaması ile son buldu. Son bulan bir şey de Converse All Star ayakkabılarının satışı oldu. İntihar ettiğinde ayaklarında bunlardan vardı ve firma, bu fotograf üzerine ayakkabıyı pazardan çekti! Bir dönem, ciddi ciddi bitmişti