Albümdeki 17 dakikalık parçadan bahsetmek istiyorum. Özellikle o parçanın sound’u Mogwai’a çok benziyor. Bu benzetmeyle birlikte aklıma ‘albümün genel sound’unda etkilendiğiniz isimler var mı?’ sorusu geliyor...
-Harun: O parçadan yola çıkarak albümden bahsedersek eğer o parçada Mogwai etkisi var mı bilemiyorum çünkü Mogwai dinlemiyorum ve bilmiyorum. Daha genele yayarsak etkilendiğimiz müziklerden daha çok kendi serüvenimizden yola çıkarak yaptığımız bir albüm oldu bu. Müziğimizi şekillendiren şeyler yaşadığımız hikayelerdi. Aslında müzikten başka şeyler de olabileceğini farketmiş olduk albüm hazırlık aşamasında. Dinlediğimiz müziklerden etkilenmek ‘büyürken hangi yemekleri yediniz’ gibi bir şey aslında. Ama biz büyürken bir yandan okula gittik bir yandan şunu yaptık, bunu yaptık. Hayatı yaşamak, bir şeyler okumak, bir şeyler görmek, Türkiye’yi dolaşmak, turne yapmak gibi şeyler bizim için müzik dinlemekten çok daha etkili oldu. Gerçi bu benim yorumum ama; sen Mogwai sever misin sen Burak?
-Burak: Ben az biliyorum Mogwai’ı ama bahsettiğimiz parça bizim sıklıkla yaptığımız müziğin nereye akıcağını bilmeden ortaya çıkardığımız bir parça.
Stüdyoda takılırken mi oluştu bu parça yoksa kayıtlar için özel hazırladığınız bir parça mıydı?
-B: Aslında kayıt için uygun bir ortamdaydık. Film müziği projemiz sırasında uzun süre emprovize takılıyorduk ve o sırada ortaya çıktı. Ordaki şey aslında dört kişinin içsel bir yolculuğa çıkması durumu. Bu sebeple de diğer parçalardan farklı görünüyor.
Ama sorunun başına dönersek Harun’un da dediği gibi etkileşim yaşamadık, yılların birikimi ile oluştu bu albüm.
Önceki albümleri şimdi tekrar dinlediğinizde sıkıldığınız ve şimdi çok daha iyi şeyler yapıyoruz gibi düşündüğünüz oluyor mu?
-B: Yani, sıkılmak diyemeyiz ama yıllar önce yaptığınız başka bir şey gibi oluyor o parçalar. Sadece şaşırtabiliyor bazen. Sıkılmak benim yaşadığım bir duygu değil eski albümlerimiz konusunda .
-H: Bana mesela şu sıralar ikinci albüm üçüncü albümden daha çok heyecan veriyor şu sıralar. Hatta geçenlerde de bu konu hakkında konuşmuştuk davulcumuzla. Mesela üçüncü albüm daha yakın ve yapmak istediklerimizi yaptığımız bir albümken ikinci albümde çok net bir kargaşa durumu var, her açıdan. Bu istesen olcak bir şey değil bence. Bir tarafta piyano ve vokaller bir tarafta deli diye bir şarkı, bir tarafta pop’a yakın bir şarkı ve ne olduğu belirsiz bir çok şarkı bir arada o albümde. Sanatsal anlamda daha heyecan verici bir albüm. Gül Dikeni de biraz tutuk bir albüm ama o da bizim için çok önemli başka bir kapıyı açtı.
Mor ve Ötesi’nde klasik bir rock star imajı yoktu uzun önceleri gerçi şimdi de klasik rock star imajınız yok ama giyim, kuşam, tarz değiştirme kararınız nasıl oluştu?
-H: Bizim bu konuda kararlarımız oldu. Birileri bizim kıyafetimize, tarzımıza karışsın istedik. Daha sonra da karışanların karıştıklarına saygı duyduk. Bunun sebebi de uzmanı olduğumuz işin uzmanı olmadığımız yan kolları var ve o yan kollarda en iyiyi kendinin bildiğini iddia etmek sonuç olarak vasıfsız denilebilecek kadar kalitesiz işlere yol açabiliyor. Bu sebeple de kamusal alanda çok şık görünmemiz gerekiyor. Bunun sebebi de kabul edilebilirliği arttırmak. Tüm dünyada da kanıtlanmış bir şey var ki ‘eğer iyi giyinirsen daha çok dinleyenin olur.’
Bu tarz değişikliği Mor ve Ötesi dışındaki hayatınıza da yansıyor mu? Günlük hayatınızdaki kıyafetler de değişti mi?
-H: Kişiden kişiye ve andan ana değişebilir bu. Mesela ben kıyafet konusuna hiç kafa yormamış olduğum için hep çok az kıyafetim olur onlar da umumiyetle hem sahnede hem gündelik yaşamımda giyecek şekilde olurlar. Üç tane gömleğim var onları giyerim gibi...Ama dediğim gibi kişiden kişiye değişir bu.
Siz daha medyatiksiniz ya da daha kolay ulaşılabilir gibisiniz. Basında bir çok yerde yer alabiliyorsunuz ya da çok daha ortalıkta olabiliyorsunuz. Kıyaslama gibi düşünmeyin ama örneğin Duman’a ulaşmak istense onları bulmak çok daha zor.????
-B: Popüler olma kaygısı yaptığımız işlere yansıyacak kadar yok kafamızda. Bir de grubu oluşturan her bireyin bir mizacı ve hepimizin Mor ve Ötesi olarak bir mizacımız var ve bu gerçekten çok dışa dönük paylaşmayı, anlatmayı seven bir yapı.
H: Bizim aslında medyaya farklı tür bir bakışımız var. Bir süredir medyaya kendimizi anlatmaktan çok dünyaya bakışımızı anlatmaya çalışıyoruz. Medya şu anda bir çöplük halinde ve o çöplük içersinde kendimize alanlar açmak durumundayız. Etrafta göremediğimiz, bu konularla uğraşmayan insanlar da birazcık önem eksenlerini dış dünyadan kendilerine kaydırmış insanlar olarak görünüyor bizim gözümüze. Çünkü elinde bir mikrofon olan ve olup biteni görecek kadar birikimi olan insanların her gün değil, her ay değil ama kariyerlerinde sadece bir gün için bile olsa ses çıkarmalarını insan istiyor.
Bizim için müziğimizi anlatmak önemli değil, dünya görüşümüz daha önemli.
Albümdeki sözleri daha çok kim yazıyor?
-H: Mor ve Ötesi yazıyoruz imzayı çünkü bizim için üretimin esasını temsil ediyor. Dört kişinin ortaya çıkardığı işin, dört kişiye mal olması gerektiğini düşündüğümüz için sözler de albüm gibi hepimizin imzasını taşıyor.
Grubun bireysel imzalarını albümde göstermemesi daha bağlı bir grupmuş izlenimi verdi bana. Yani telif haklarında şarkı sözleri, besteler ve tüm ayrıntıların gideri başkayken sizde herkes herşeyden sorumlu...
Konserler dışında da beraber takılıyor musunuz sık sık, sanırım bu bir grubun dağılmaması için çok önemli?
-B: Oluyor tabii. Hepimiz iyi arkadaşız. Ama bazen müzikle vakit geçirdiğimiz zaman herkese ayırmış olduğumuz zamandan çok daha fazla olduğu için dışarda da görüşmeyebiliyoruz.
-H: Hatta bazen bizim genel hayatımız o turneler, konser dönemleri oluyor ve sosyal bir ortamda ortak vakit geçiriyor oluyoruz.
Normal hayatınızın akışında değişimler olsa da çevrenizdeki insanlarla diyaloglarınız değişti mi?
-B: Bence değişen çok şey olmadı çevremizde ama yeni bir çok insan eklendi hayatlarımıza.
-H: Son yaptığımız turneden sonra çok fazla duygu ve düşünce patlaması yaşamaya başladım. Uyumadan önce, yürürken, ve normal hayatımı yaşarken insanların daha çok gündemine girdiğimizi hissettim. Zaman çok hızlı akıyor gibi çok farklı bir histi bu ama adını koyamıyorum. Turnenin son iki gününde çok fazla enerji yüklendim. Oldukça garip bir histi.
Savaş karşıtı bir çok proje yapılıyor dünyada. Sizce bu dünyada ulaşması gereken yere ulaşıyor mu?
-B: Bu bir isyan ve bir çağrı durumu. Eskisine göre çok daha fazla karşı ses yükseliyor. Eskiden Amerika bizim eski abimizken herkesin kuşkulandığı, karşısında durduğu bir sorun oldu.
-H: Gerektiği yere ulaşmıyor, çünkü sonuç alınamıyor ama bu bir isyan ve buna karşı çıkmaya devam etmek zorundayız.
Geçen sene Rock’n Coke’a katılmayı reddetmiştiniz. Fakat Fanta turnesine katılmıştınız, peki bu sene Rock’n Coke’a katılmayı düşünüyor musunuz?
-B: Bu sene de Rock’n Coke’a katılmayacağız.
Dünyada hangi müzisyenleri takip edersiniz?
-B: Grupta herkesin ortak sevdikleri varken çok farklı zevkleri de vardır. Çok da fazla var, say say bitmez ama genel olarak hepimizin hayatında müzik çok etkili olmuş.
Kerem Özyeğen çok iyi rock tarihi bilgisine sahiptir. Onun dışında davulcumuz Kerem Kabadayı ise daha sert tonlu müzikten hoşlanır. Endüstriyel müzik, elektronik müzik ve rock tarihinden çok etkilenmiştir. -King Crimson, Led Zeppelin...
Ben de eğitimim sırasında özellikle klasik müzikle daha sonrasında da elektronik müzikle ve modern rock ile ilgilendim.
-H: Ben müzik konusunda konuşmuyorum. Çocuklar benden çok daha iyi müzik dinleyicisi. Ben de biraz popüler müzik zevkine sahibim sanırım. Çok fazla sevdiğim grup olmuyor. Ama bir iki kişiyi say dersen Radiohead, Jeff Buckley dinlemekten keyif alıyorum.
-B: Harun bu konuda hep çok mütevazi gösterir!
Rock geri dönüyor diye bas bas bağırıyor yabancı müzik dergileri, sizce burada da geri mi dönüyor yoksa?
-B: Genelde iki yıllık gecikme ile bize dünyada olup bitenler geliyor. Fakat elektronik müzik hep vardı. Sadece çok patlayan dans müziği oldu ve onun kültürü, dansı, kıyafetleri ve her şeyi moda kültürü olarak yerleşti bizim hayatımıza da ama bir moda akımı olarak yerini alacaktır. Rock müziği kendisini kanıtlamış olan bir müziktir. Yıllar geçer bir sürü akım oluşur ve en nihayetinde yine o bas, gitar davul üçlüsü karşımıza çıkar. Bu asıl formül insanlara çok daha kalpten his verebiliyor bence.
Türkiye’de çok başarılı çıkış yaptığını düşündüğünüz gruplar var mı?
-H: Sakin, Anima, Direct-T, Çilekeş, Deli gibi gruplar ve bunun dışında yeni olmasalarda Gripin de başarılı.
Soundtrack?
-H: Mustafa Hakkında Her şey’den sonra film müziği yapmanın çok keyifli bir şey olduğuna karar verdik. Filmlerine müzik yapmak istediğimiz yönetmenlerden Fatih Akın ve Reha Erdem ilk aklıma gelenler.
Yönetmenler.
-B: Bernardo Bertolucci, Michael Winterbottom, 21 Gram’ın yönetmeni Alejandro González Iñárritu, bir de animasyonlara biraz takıldım bu aralar ve Miyazaki ile tanıştım. Türklerden de Nuri Bilge Ceylan’ı da çok beğeniyorum.
-H: Çok iyi festival izleyicisi olduğumu söylemeliyim. Film festivallerinde neredeyse 40 filme giderdim eskiden ve bence festival müthiş bir şey. Yönetmenlerden de Lars Von Trier benim favorilerimden biri.Onun dışında Stanley Kubrick severim. “Otomatik Portakal” her durumda izleyebileceğim, çok keyif aldığım bir film mesela. Amerikan bağımsız sinemasını da çok beğeniyorum ve bence onlar küresel dünyanın vicdanı ve onları desteklemek lazım. Michael Moore çok önemli bir adam mesela.